Son dönemde Avrupa Birliği’ne ihraç edilen gıda ürünlerimizin büyük bir kısmının istenen sağlık ve kalite standartlarını karşılayamadığı yönünde ciddi uyarılar geldi. Yapılan analizlerde, ihraç edilen her dört üründen üçünde riskli maddelere rastlandığı, bu durumun Türkiye’nin gıda ihracatında itibar kaybına neden olabileceği belirtiliyor. Özellikle pestisit kalıntısı, katkı maddesi toleransı ve hijyen standartlarındaki eksiklikler, ürünlerin Avrupa pazarından geri dönebilmesine yol açabilecek kırmızı çizgiler olarak görülüyor.
Bu tablo, hem üretici hem de ihracatçı sektörünü alarma geçirdi. İç piyasada yaygın kabul gören üretim yöntemleri ve maliyet odaklı süreçlerin, uluslararası kalite kriterleriyle giderek daha uyumsuz hale geldiği vurgulanıyor. Dolayısıyla Türkiye’den çıkan bir çok gıda maddesi, AB’nin sıkı ithalat kontrolleri karşısında başarısız oluyor; bu da ihracatçının hem prestij hem de ekonomik kayıp yaşamasına neden oluyor.
Uzmanlar, bu sorunun yalnızca bireysel hatalar değil; sistemsel üretim, denetim ve belgelendirme eksikleriyle doğrudan ilişkili olduğuna dikkat çekiyor. Türkiye’nin ihracatta rekabet gücünü koruyabilmesi için hem üretim aşamasında hem de kalite kontrol süreçlerinde ciddi reformlar yapılması gerektiği öne sürülüyor. Bu kapsamda pestisit kullanımının sınırlandırılması, ürün kontrollerinin sıklaştırılması ve uluslararası belgelendirme standartlarına adaptasyonun hızlandırılması öneriliyor.
Gıda sektöründeki bu gelişme, yalnızca ihracat rakamları için değil; ülkenin global tarım ve tarımsal ticaret itibarının geleceği açısından da kritik. Türkiye’nin hem üretim kapasitesini hem de kalite çıtasını uluslararası normlarla uyumlu hale getirmesi, gıdada sürdürülebilir ihracat için zorunlu görülüyor. Bu uyarı ışığında, hem devlet hem özel sektör hem de üretici kooperatiflerinin yeni stratejiler geliştirmesi bekleniyor.
